26 Ekim 2009 Pazartesi

Fenerbaçe 3 - 1 Galatasaray


Kader diye bir şey varsa inandığınız dün geceki sonuç artık onun bir parçası oldu. Dile kolay 10 yıl boyunca en büyük rakibinize kendi sahanızda puan vermeyeceksiniz 27 gol atıp sadece 5 gol yiyeceksiniz.

Aslında değişen bir Fenerbahçe var Daum'un ilk döneminde beri, derbi kaybetmeyen en büyük rakiplerini içeride dışarıda yenen bir takım oldu.
Birde rakam verelim ki ne demek istediğimiz anlaşılsın, 2005-2006 sezonundan itibaren ligde dünkü maça kadar toplam 24 büyük maç oynamış bir takım var (ts,gs,bjk maçları) ve bu maçlarda 16 galibiyet 6 beraberlik elde etmiş. Yenilgi ise sadece 2.Düşününce gerçekten büyük maç oynamayı hazmetmiş bir takım çıkıyor karşımıza, dünkü sonuç bu yüzden çok şaşırtıcı değildi.Bu maçlar da stres yaşamadığını söyleyen Arda'nın zor olan günü daha da zor hale getirmesi ise akıl alır şey değildi. Deplasmana gelmişsin, 9 senedir kazanamıyorsun üstüne herkesin gözü üstünde. Maçı germek yerine rahat oynamak varken daha maç başlamadan rakibin ekmeğine yağ sürmek milli takım kalitesinde birine yakışmıyor. Zaten iki sezondur Ulusoy ailesinin veliahtlıyla dolaşa dolaşa üzerine Gucci yerine Kabadayı ceketi giymeye başladı. Farkında mı bilmiyorum ama gittikçe sevimsizleşen bir dönem Sabri'nin girdiği role bürünüyor. Belki de yurt dışına çıkması onun için en iyisi olacak yoksa bir Hasan Şaşımız daha olacak. Tabi ki sinirli olabilirsin ama kaptanlık sana kendini ve takımını kontrol etmen için verildi, takımını gerilimin daha da içine atman için değil.

Zaten beklenen gibi de başladı maç, İki takımı aslında birbirinden ayıran en önemli isimler savunma yönü kuvvetli orta alan oyuncuları. Galatasaray bu alanı Sarp-Ayhan ile doldururken Fenerbahçe daha teknik ve daha genç Emre-Baroni ikilisini kullanıyor. Yaş ortalamasında 4 yaş daha genç bir ikili 31/27.5, birde buna top kullanma becerisi eklendi mi ciddi anlamda ağır basıyor Fenerbahçe.Sürekli Baroni-Emre-Kazım-Mehmet ve Vedersonla baskı yiyen Galatasaray defansı ve orta alanının hata yapmasını bekliyordum ama onlara birde Leo Fransco katıldı. Anlamsız geri pasları daha anlamsız bir şekilde kısa kullanması bu baskıyı dahada kaldırılmaz hale getirdi.

İlk yarı bittiğinde rakip kaleye gidemeyen bir Galatasaray ve girdiğini değerlendiremeyen bir Fenerbahçe vardı. İkinci yarıda işler tersine döner rakip defansa daha çok baskı yapar dediğim Keita,Arda,Elano ve Nonda dörtlüsü sanki devre olmamış maç kaldığı yerden devam ediyormuş havasında döndüler. Fakat Fenerbahçe iyi hazırlanmış belli etti kendini. Ara biter bitmez tekrar rakip savunmaya baskı uygulamaya başladılar, topun kendi yarı alanlarına geçmesini engellemeye çalıştılar. Aslında bütün sezon benzer oyunu önemli maçların ilk 10 dakikasında yapıyorlar. Şok pres, kapılan toplar ve rakibi sindirme oyunu.

Penaltıdan önce Kazım kaçırdı, ardından ikinci gol. Tam fark büyür dedik bu defa Kornerden 2-1 oldu. İşte hikaye burada koptu, Türk oyuncular ve taraftarları şok eden bir değişiklik yapıldı. Arda dışarı alında. Kewell'ın girmesi doğru karardı ama bence çıkması gereken Elanoydu. Tabi bu kararın şaşkınlığını atana kadar geçen zamandan sonra sahneye Keita çıktı. Kasımpaşa maçında kroşesini tutturamamıştı ama bu defa Carlos'un sol gözünün üstüne iyi bir direk vuruş yaptı.Komik olan sanki yumruk atan kendisi değilmiş yada bilinç kaybı yaşamış gibi ben ne yaptım diyen vücut diliydi.

Ardından Guiza'nın skandal şekilde altı pastan golü kaçırması ve Aydın'ın gelebilecek en değerli pozisyonu harcaması. Tam ters noktada Kewell yakalasa şuan farklı şeyler yazılacaktı belkide. Burada Mustafa'nın bütün maç yapmadığı şekilde kanatlarda sıkışmış takımı adına delici bir performans göstermesi maçın nerede kaybedildiğinin kanıtı gibiydi.

Hakem iyi maç yönetmedi, hadi ofsayt santimlik ani karar onda hata aramıyorum ama penaltı yanlış karardı. Saçma sapan faul düdükleri çaldı, gereksiz yere diyaloglara girdi(elano'nun hakemin elini itmesi), kartlarını yanlış kullandı yada kullanmadı ama maçın geriliminde hepsini doğal karşılıyorum. Sonuçta aslolan futbol ve oyuncular hakem detaydır.

Derbi demek keyif demek, stres demek gol atana kadar kalbinin ne olacak diye çarpması demek.
Dün her şey vardı, gerilim, eğlence, coşku, gurur üstelik eski maçlara göre daha iyi bir oyun ortaya kondu.
Şimdi gazetelerde yazılar çıkar iki takıma yakışmadı, bu fiyatta oyuncular daha iyi oynamalı diye ama ben aldırış etmiyorum. Evet Liverpool-United maçı futbol açısından çok zevkliydi ama onlar bana maç boyunca yaşadığım heyecanı veremiyorlar. Bu yüzden bu maçların değerini bilelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum